top of page
mozturk.png

Kur'an-ı Kerim'in Evrenselliği

Prof. Dr.Mustafa Öztürk'ün Ä°slami Ä°limler Dergisinde (Yıl:1 Sayı:2 Güz 2006) yazdığı makaleden kısaltılarak alınmıştır. BaÅŸlıklar bize ait...

​

Tarihsellik ve Tarihüstülük Ayırımı

Kur’an’ın tarihselliÄŸi meselesini tarihsellik-evrensellik karşıtlığı ekseninde çözümlemek mümkün deÄŸildir. Çünkü burada söz konusu olan karşıtlık, tarihselci ve tarih-üstücü Kur’an tasavvurları arasındadır. Bu temel karşıtlık muvacehesinde denebilir ki Kur’an ya tüm beÅŸerî durumları göz önünde bulunduran, dolayısıyla tüm insanlığa hitap eden tarih-üstü bir kitaptır veya tarih-üstü mesajları belli bir tarihte belli bir kitleye onların anlayacağı bir dil dizgesi içinde ve yine onların tecrübe dünyasına ait örneklerle aktaran tarihsel bir hitaptır.

​

Bizce bu konudaki temel ölçüt ÅŸudur: Tarihin tüm uÄŸraklarında mevcut olan ve dolayısıyla her peygamberin mesajında ifadesini bulan temalar tarih-üstüdür. Bu temaların başında Allah’ın uluhiyet ve rububiyette mutlak birliÄŸi inancı gelir. DiÄŸer bir tarih-üstü tema da ahiret ya da öte dünya inancıdır. Üçüncü tema ise ana- babaya iyi davranmak, fakir fukaraya yardım eli uzatmak, ahde vefa göstermek, insanlar arasında iyiliÄŸin hâkim kötülüÄŸün mahkûm olması için çalışmak, her koÅŸulda adalet ve hakkaniyet sahibi olmak gibi erdemlerdir. Nitekim bu erdemler sadece Kur’an’da deÄŸil Musa’ya gönderilen vahiylerde, Ä°sa’ya gönderilen Ä°ncil’de, Lokman ve diÄŸer bilge insanların öÄŸütlerinde, kısacası insanlık tarihinin her döneminde mevcuttur.

​

Ä°ÅŸte bu kategorik ayırımdan hareketle denebilir ki Kur’an’da bahsi geçen zıhar kadim Arap toplumuna özgü yerel-tarihsel bir örftür; aile kurmak ve bu kurumu sevgi, saygı ve sadakat temelinde yaÅŸatmak ise tarih-üstü bir deÄŸeri haizdir. Liân Araplara özgü yerel-tarihsel bir örftür, ahde vefa göstermek ise tarih-üstü deÄŸer içeren bir erdemdir. Haram aylarda savaÅŸmamak Araplara özgü yerel-tarihsel bir örftür; barışın tesisi yolunda çaba sarf etmek ise tarih-üstü deÄŸer içeren bir erdemdir. Çocukların sütten kesilme süresinin iki yıl olması Araplara özgü yerel-tarihsel örftür; ana- babaya iyi davranmak ise tarih-üstü deÄŸeri haiz bir erdemdir. Nitekim bugün belki milyonlarca Müslüman Kur’an’da zikredilmiÅŸ olmasına raÄŸmen zıhar ve liândan bihaberdir. Buna mukabil her Müslüman Allah’ın tapınılmaya layık tek gerçek tanrı olduÄŸuna ve ahiretin gerçekliÄŸine yürekten inanmak gerektiÄŸini pekâlâ bilmektedir. Yine sayısız Müslüman bir dizi ayete mevzu teÅŸkil eden iddetten bihaber olmasına karşın ana-babaya iyilik etmek, ahde vefa göstermek, adalet ve hakkaniyet sahibi olmak, yalan konuÅŸmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, kibir ve kurum satmamak, gıybet etmemek gibi hasletlerin gerçek müminde mutlaka bulunması gerektiÄŸini bilmektedir.

​

Bu baÄŸlamda günümüzdeki Müslümanların Kur’an hitabına dolaylı muhatap olduklarını da belirtmek gerekir. Zira Kur’an’ın doÄŸrudan muhatapları Hz. Peygamber devrindeki Araplardır. BilindiÄŸi gibi Araplar dışındaki tüm Müslüman milletler Ä°slam ve Kur’an’la muhtelif vesilelerle tanışmış ve bu tanışıklık kültürel mirasa konma denebilecek biçimde nesilden nesile intikal etmiÅŸtir. Ä°slam coÄŸrafyasındaki bu intikal sürecinde dünyaya gözünü açan hemen herkes Müslüman kimliÄŸine hemen hiçbir emek sarf etmeden sahip olmuÅŸtur. Lakin bu ÅŸekilde ihraz ettiÄŸimiz Müslüman kimlik, Kur’an’ı bizzat bize gönderilmiÅŸ bir kitap olarak okumayı, dolayısıyla Hz. Peygamber’in yaÅŸadığı dönemin tarihselliÄŸine özgü birçok Arap örfünü sırf Kur’an’da zikri geçtiÄŸi için bugüne taşımayı gerektirmez. 

​

Kısaca, çaÄŸdaÅŸ dönemdeki Müslümanlar Kuran’daki hitabın deÄŸil mesajın muhatabıdır. ÖrneÄŸin, 2/Bakara 143. ayette, “Sizin vasat [adaletli, dengeli] bir ümmet olmanızı saÄŸladık” mealinde bir ifadeye yer verilmiÅŸtir. Bu ifadedeki “siz” zamirini kendimize hamletmemiz yanlıştır. Keza ümmet kelimesine “tüm dünya Müslümanları” ÅŸeklinde bir siyasal içerik yüklemek de yanlıştır. Zira söz konusu zamir sahabeye delalet etmektedir. Dolayısıyla “vasat”, yani adaletli, dengeli ve her türlü aşırılıktan uzak ümmet olma sıfatı da bize deÄŸil onlara aittir. Bu ayetten günümüz Müslümanlarının payına düÅŸen ise sahabe neslinin sahip olduÄŸu bu sıfata sahip olma yolunda çaba sarf etmektir. DiÄŸer bir deyiÅŸle, bizim vazifemiz, Allah’ın sahabeye atfettiÄŸi fazilete sahip çıkmak deÄŸil, o faziletle anılmayı mucip bir yaÅŸam sergilemektir.

​

Kur’an’ın mesajına muhatap olmaktan kastettiÄŸimiz ÅŸey iÅŸte budur. Binaenaleyh çaÄŸdaÅŸ Müslümanların Kur’an’dan istifade ÅŸekli de bu minvalde olmalıdır. Sırası gelmiÅŸken ÅŸunu da kaydedelim ki Kur’an’da tarih-üstü bir mesaja atfen zikredilen tarihsel örnekleri evrenselleÅŸtirmek adına anlam ve yorum düzeyinde tahrif yapmak ve Kur’an’ın ÅŸanını yüceltme saikiyle bu tür yorumları meÅŸru ve makul addetmek son derece yanlıştır. Bu hususu bir örnekle tavzih sadedinde denebilir ki Kur’an’da Allah’ın sınırsız kudreti ve eÅŸsiz yaratma sanatı tarihsel ifade kalıpları içinde sunulur.

​

Mesela, 88/GâÅŸiye suresi 17. ayette müÅŸriklere atfen, “Peki onlar deveye ibret nazarıyla bakıp da onun ne denli muhteÅŸem bir yaratılışa sahip olduÄŸunu görmezler mi?!” mealinde bir ifadeye yer verilmiÅŸtir. BilindiÄŸi gibi deve, Kur’an’ın nazil olduÄŸu dönemde Araplar için çok önemli bir hayvandır. O kadar ki Araplar deveyi en büyük yardımcıları olarak tanıyıp bilmiÅŸ ve gerektiÄŸinde hayatlarını dahi onun isteklerine göre tanzim etmiÅŸlerdir. Hz. Ömer’in, Irak yöresinde kurulacak ordugâh merkezinin yerini tespit için vali Sa’d b. Ebî Vakkâs’a gönderdiÄŸi mektupta devenin hoÅŸlanacağı bir mekânın tercih edilmesini istemesi bunun ilginç bir örneÄŸidir. Öte yandan Arap dilinde devenin cinsi, yaşı, rengi ve diÄŸer fiziksel özellikleriyle yürüyüÅŸ biçimi gibi karakteristiklerini ifade etmek için kullanılan kelimeler hacimli bir kitap oluÅŸturacak kadar çoktur.

​

Åžu halde mezkûr ayette Allah’ın sınırsız kudretine devenin yaratılış özellikleriyle dikkat çekilmiÅŸ olması, bu hayvanın Araplar nezdinde çok önemli bir yere sahip olmasındandır. KuÅŸkusuz, deve yaratılış özellikleri bakımından çok ilginçtir. Lakin fil veya balinanın yaratılış hususiyetleri de deveden daha az ilginç deÄŸildir. Hülasa, buradaki örnekleme vahyin nüzul vasatına tanıklık eden Arap toplumunun tecrübe dünyasına ait olması hasebiyle tamamen yerel ve tarihseldir. Ne var ki Muhammed Esed, Kur’an’daki her kelimenin mutlaka evrensel bir mesaj taşıması gerektiÄŸi inancından ötürü bu tarihsel örneÄŸi güya ÅŸöyle evrenselleÅŸtirmiÅŸtir:

Ä°bil ismi ise, öncelikle, “develer” anlamına gelir ki tekil ÅŸekli olmayan ve sadece çoÄŸul ÅŸekilde kullanılan bir bir cins isimdir [generic plural]. Ama bu isim, aynı zamanda “yaÄŸmur taşıyan bulutlar” için de kullanılmaktadır ki bu karşılık, yukarıdaki anlam örgüsü içinde daha tercihe ÅŸayan olan bir karşılıktır. EÄŸer bu terim “develer” anlamında kullanılmış olsaydı, yukarıdaki ayette ona yapılan atıf, sadece, Hz. Peygamber’in çaÄŸdaşı olan Araplara hitap etmiÅŸ olurdu. Çünkü dikkat çekici dayanıklılığı, çok çeÅŸitli iÅŸlerde [binme, yük taşıma, süt ve et verme, yün kaynağı olma gibi] kullanılabilmesi ve çöl ortasında yaÅŸayan insanlar için adeta vazgeçilmez bir deÄŸer taşıması gibi sebeplerden dolayı deve, Araplar arasında daima hayranlık ve baÄŸlılık duyulan bir hayvan olmuÅŸtu. Ayrıca, “develer”in kastedilmiÅŸ olması, anlamı belirli bir çevrenin ve belirli bir zamanın insanları ile sınırlamış olacağından, burada hiç dikkate alınmamalıdır.

​

Esed’in bu izahatı Kur’an metnine ÅŸiddet uygulamakla eÅŸdeÄŸer bir yorum tahrifidir. Kaldı ki Kur’an’da öyle pasajlar var ki tahrif düzeyinde yorumlarla bile evrenselleÅŸtirilemeyecek kadar tarihseldir. Ä°ÅŸte 6/En‘âm suresinden birkaç örnek:

MüÅŸrikler sırf kendi akıllarınca ÅŸöyle derler: “Ä°ÅŸte ÅŸu [deve, sığır, koyun gibi] hayvanlar ile tarlalardaki mahsuller dokunulmazdır. DilediÄŸimiz kimseler [yani kutsal mekânların hizmetçileri, putların bakıcıları ve Mekke’ye gelen ziyaretçiler] dışında hiç kimse bunlardan istifade edemez. Ä°ÅŸte ÅŸu [Bahîre, Sâibe, Vesîle ve Hâm isimleriyle anılan] hayvanlara da binilmesi ve sırtlarına yük vurulması yasaktır!” [6/En‘âm, 138]

​

Yine onlar ÅŸöyle derler: “Ä°ÅŸte ÅŸu hayvanların karınlarındaki yavruların etleri [canlı olarak doÄŸdukları takdirde] sırf erkeklerimize helaldir, dolayısıyla kadınlarımıza haramdır. EÄŸer ölü olarak doÄŸarlarsa hem erkeklere hem kadınlara helaldir.” [6/En‘âm, 139]

 

GörüldüÄŸü gibi bu ayetlerde Mekkeli müÅŸriklerin putperestlik âdetlerinden bahsedilmektedir. Ne var ki bu uygulamalar artık tarihe mal olmuÅŸtur. Dolayısıyla Allah’ın sınırsız kudretini müÅŸrik Arap toplumunun idrakine deve örneÄŸiyle sunan ayeti -sözüm ona- evrenselleÅŸtirmek adına tahrifle eÅŸdeÄŸer bir yorum üretmek yerine, “Bu ayeti farklı coÄŸrafyalarda okuyan her Müslüman kendi çevresindeki baÅŸka bir varlığa ibret nazarıyla bakıp ‘Allâhu ekber demeli’ ÅŸeklinde bir mesaj verilmelidir. Kaldı ki çaÄŸdaÅŸ dönemdeki entelektüel insanların Allah’ın büyüklüÄŸünü anlamak için kendilerinden baÅŸka bir varlığa bakmaları zaittir. Ä°nsan özelinde Allah’ın yaratma sanatındaki muhteÅŸemliÄŸi görmek için de anatomi atlasına göz atmak kâfidir.

​

OmerOzsoy.png

Prof.Dr. Ömer Özsoy'un Kur'an ve Tarihsellik Yazıları (Otto: 2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Tarihsellik-Evrensellik Karşıtlığı Yoktur,

Tarihsellik-Tarih Üstülük Karşıtlığı Vardır

Kur’an’ın tarihselliÄŸinin ne anlama geldiÄŸinin anlaşılmasını zorlaÅŸtıran en önemli etkenlerden birisi de sorunun genellikle tarihsellik-evrensellik karşıtlığında ele alınmasıdır. Oysa, tartışma, Kur’an’ın hitabını algılama biçimleri arasındaki çatışmadan kaynaklanmaktadır. Sorun, Kur'an’ın doÄŸrudan doÄŸruya ve yalnızca Hz. Peygamber ve onun çaÄŸdaşı olan belli bir ‘muhatap’ kitlesine yönelik ‘tarihsel bir hitap’ mı; yoksa, bütün müstakbel ve muhtemel ‘okur’ları da hesaba katan, buna baÄŸlı olarak her okuyanı eÅŸit derecede muhatap alan ‘tarih üstü bir metin’ mi olduÄŸudur. Bu karşıtlık ekseninde Kur’an hitabının tarihselliÄŸini kabul etmek, onun mesajının evrenselliÄŸini yadsımayı gerektirmez; bu, yalnızca ve yalnızca Kur’ani söylemin doÄŸasına iliÅŸkin bir tespittir.

​

Kur’an’ın tarihsel bir hitap oluÅŸu, aynı zamanda, Kur’an karşısındaki konumumuzu, sahabe, Mekkeli müÅŸrikler, Medine ahalisi vb. muhatapların konumundan farklı kılmaktadır. Bu fark nedeniyledir ki, bizler onu anlamak için muayyen bir bilgisel arka plana ve bir yönteme ihtiyaç duyarken, Kur’an’ın muhatabı olan ilk nesil için böyle bir ihtiyaç söz konusu olmamıştır. Haddi zatında biz sonrakiler, Kur’an’ın nazil olduÄŸu döneme iliÅŸkin malumata, ilk nesille aramızdaki mesafeyi imkân ölçüsünde kapatmaktan baÅŸka bir ÅŸey için ihtiyaç duyuyor deÄŸiliz. ÖrneÄŸin, nüzul ortamını yaÅŸayan Hz. Peygamber’in çaÄŸdaÅŸları, Feth suresinin, Hudeybiye antlaÅŸması hakkında mı yoksa Mekke’nin fethi hakkında mı nazil olduÄŸu veya Tevbe, 122. ayetin, yeni Müslüman olan kabilelerin topluca Medine’ye göçmek yerine dini öÄŸrenmek üzere bir heyet göndermelerini mı yoksa Müslümanların topluca savaÅŸa çıkmayıp, ilmi faaliyetin sürekliliÄŸini teminen bir grubu geride bırakmalarını mı salık verdiÄŸi türünden bir soruyla hiç tanışmamışlardır. Bizler ise bu soruların cevabını metnin içinde bulamadığımız için, ilgili pasajların tarihsel baÄŸlamlarını tespit edip, anlamı bu baÄŸlam içerisinde çözmek zorundayız.

​

Åžayet Kur’an tarih üstü bir metin olarak kurgulanmış olsaydı, bizim Kur’an karşısındaki konumumuzu ilk neslinkinden farklı kılan herhangi bir sebebe sahip olmazdık. Söylemlerin mantıksal sonuçlarını takip etmede mahir olanların gözünden kaçan, Kur’an hitabının tarihselliÄŸini reddetmenin, ancak Kur’an’ı anlamak için onun tarihsel baÄŸlamına gitme zorunluluÄŸu olmadığını, anlamın metnin içinde gizli olduÄŸunu iddia etmekle dönemin ÅŸartlarını göz önünde bulundurmuÅŸtur,” ÅŸeklinde baÅŸlayıp “ama... diye devam eden cümlelerin, bu tartışmanın hiçbir yerinde durmadığını belirtmekte yarar var. 

​

Kur’an’ın tarihselliÄŸi konusundaki kategorize edici yaklaşıma iliÅŸkin kiÅŸisel yargım da farklı deÄŸil. Kur’an’ın bir kısmını tarihsel, bir kısmını tarih üstü kabul etmenin herhangi bir temele dayanıyor olamayacağını ve böyle bir yaklaşımın ‘Kur’an’ın tarihselliÄŸi’ tartışmasına bir açılım ve katkı getirme ÅŸansından yoksun olduÄŸunu düÅŸünüyorum. DüÅŸmana karşı at beslemenin salık verilmesi (Enfal, 60) gibi fiilen tatbik alanını yitirmiÅŸ örnekler nedeniyle, Kur’an’ın bazı pasajlarını tarihsellikle nitelerken, aynı Kur’an’ın diÄŸer bazı pasajlarının tarih üstü bir kurgu içerdiÄŸini söyleyebilmek için nasıl bir ölçüt kullanıldığını tahmin etmekte zorlansam da, “at besleme” talimatının yerine “nükleer silahlanma” talimatını koymakta hiçbir sakınca görmeyebilen bu yaklaşımın ne denli derin bir modernizm taşıdığını teÅŸhiste bir zorluk çekmiyorum. Dolayısıyla, soruÅŸturmaya kaplanlardan bazılarının, Kur’an’ın, ‘tarihsel olan pasajlar’ ve 'evrensel olan pasajlar ÅŸeklinde kategorize edilmesine yönelik itirazlarına bir yönüyle katılıyorum. Zira, Kur’an’ın tamamında ya bütün insanlık durumları göz önünde bulundurulmuÅŸ ve bütün insanlığa hitap edilmiÅŸ ya da evrensel mesaj, belli bir tarihte, belli bir kitleye, onların anlayacağı dil ve ÅŸekilde verilmiÅŸ olabilir. Benim kanım, Kur’an’ın yalnızca bir kısmında deÄŸil, tamamında, hitap ettiÄŸi insanların, onların koÅŸullarının, kültürlerinin vs. göz önünde bulundurulduÄŸu; yani Kur’an’ın bütünüyle verili durumu baz alan ‘tarihsel’ bir ‘hitap’ olduÄŸu yolundadır. Zaman ve mekân sınırı tanımayacak ilkelerin verildiÄŸi pasajları dahi, Kur’an’ın nüzul döneminin verili durumundan bağımsız ele alma ÅŸansımız olmadığını düÅŸünüyorum.

​

ÖrneÄŸin, ana-babaya iyi davranma tavsiyesinin sırf Araplar için geçerli olduÄŸu elbette söylenemez; ancak, bu tavsiye geleneÄŸi baz aldığı, yani doÄŸrudan doÄŸruya Arapları muhatap aldığı açıktır: “...(bebeÄŸin) taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer...” (46. Ahkaf, 15; aynca bkz. 31. Lokman, 14). Bu ayetin Arabi arka planını görmediÄŸimiz takdirde, ayette, çocuÄŸun emzirilmesi konusunda bir süre tayin edildiÄŸini zannederek buradan bir hüküm çıkarmamız iÅŸten bile deÄŸildir. Nitekim, bu ayet üzerine ne gibi hükümler bina edildiÄŸini görmek için herhangi bir Türkçe tefsire bakmak bile yeterli olacaktır. Bu itibarla, Kur’an’ın tarihselliÄŸi tartışmalarını, Kur’an’ın tarihselliÄŸi-evrenselliÄŸi ekseninde çözümlememiz mümkün deÄŸildir; gerçek karşıtlık, tarihselci ve tarih üstücü Kur’an tasavvurları arasında, buna baÄŸlı olarak da tarihselci okuma ve anakronik okuma biçimleri arasında cereyan etmektedir.

​

Kur’an’ın tarihselliÄŸini kabul etmenin, mutlak anlamda onun ahkamını geçersiz saymak anlamına gelmeyeceÄŸine iÅŸaret eden bazı yazarların, öte yandan bütün kurguların Kur’an ahkamının müdafaasına teksif etmekle, ne söylemek istedikleri konusunda belirsizliÄŸe yol açtıklarını düÅŸünüyorum.

​

Kur’an metninin ait olduÄŸu tarihle iliÅŸkisine ve onun elimizdeki biçimini almasında tarihsel etkenlerin oynadığı role tanıklık etmesi bakımından 5. Ma’ide, 101. ayete çekmek istiyorum:

Ey Ä°nananlar! Size açıklandığı zaman hoÅŸunuza gitmeyecek ÅŸeyleri sormayın. Kuı’an indirilirken onları sorarsanız, onlar size açıklanır...

​

Tam bu noktada belirtmekte yarar var ki, Kur’an’ın tarihselliÄŸi, Kur’an’ın çevre ÅŸartlan tarafından belirlendiÄŸinin deÄŸil, bu ÅŸartlan göz önünde bulundurduÄŸunun, dikkate aldığının ifadesidir. Kur’an’ın, nüzul döneminin verili durumu tarafından belirlendiÄŸini söylemek, onu bütünüyle tarihin ürünü kılar; ki, böyle bir tezi Kur’an’ı Muhammed’in eseri olarak gören bir müsteÅŸrikin dahi kabul etmesi makul karşılanamaz. Çünkü Kur’an’ın verili durumu bütünüyle meÅŸrulaÅŸtırmadığı; tam aksine, onunla polemiÄŸe girerek bir devrim gerçekleÅŸtirdiÄŸi tarihen sabittir. Kanımca, bu devrim, Kur’ani söylemin gerisinde, bütün tarihsel öÄŸelerin ötesinde bir kurucu iradenin varlığına iÅŸaret etmektedir. Bu nedenle, bir Müslüman açısından, Kur’an, çok açık bir ÅŸekilde Allah'ın tarihe sözlü müdahalesidir. Bu müdahale esnasında, ne üzerine konuÅŸacağı konusunda hikmetli davranmış, yani verili durumu hesaba katarak konuÅŸmuÅŸtur. BaÅŸka türlü ifade etmek gerekirse, Allah, gökten bir manifesto indirmek yerine, mesajı bir beÅŸerin aÄŸzından, onun aracılığıyla, konjonktür üzerinden vermeyi irade etmiÅŸtir. Åžayet vahiy tarihine iliÅŸkin bu tasavvur gerçeÄŸe tekabül ediyorsa, doÄŸrudan doÄŸruya karşısındaki canlı ‘muhatap’lara hitap eden bir ‘söz’ü, müstakbel ‘okur’larını da hesaba katarak kurgulanmış bir ‘metin’ gibi okuma hakkımız olmasa gerektir.

​

Ducane.png

Dücane CündioÄŸlu'nun Anlamın Tarihi (Kapı:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Dil ve BaÄŸlam

Bir metni anlaşılır kılmak, her ÅŸeyden evvel o metnin muhataplarına ortak bir dille ve ortak bir baÄŸlam içerisinde seslenmekle mümkün olabildiÄŸine göre, elimizde dilsel bir metni anlamayı mümkün kılan iki esaslı unsur var demektir: “Dil ve BaÄŸlam”

​

Kur’an’ın ‘alemÅŸümul’ ve ‘çaÄŸlar üstü’ (evrensel) oluÅŸu, onun diline ve baÄŸlamına taalluk etmez. Diliyle alakası yoktur; zira dili Arapçadır. Dillerden bir dille ifade edilen bir sözün, yani Arapça bir metnin “dil düzeyinde” evrensel olduÄŸu, aklı başında kimse tarafından iddia edilemez.

Peki bu takdirde, Kur’an’ın evrenselliÄŸinden, çaÄŸlarüstü oluÅŸundan nasıl söz edebileceÄŸiz? Yani Kur’an-ı Kerim, dili ve baÄŸlamı itibariyle belli bir zaman ve mekânla kayıtlı ise, hangi özelliÄŸi itibariyle evrenseldir?

​

Kur’an, insanlığa getirdiÄŸi mesaj itibariyle, Allah Teala’nın verdiÄŸi hükümler, emir ve yasaklar, yaptığı uyarılar, öÄŸüt ve tavsiyeler itibariyle evrenseldir. Evet, Kur’an’ın mesajı alemÅŸümul bir mesajdır, tüm insanlar ve tüm zamanlar için geçerlidir.

​

Kuran, içerdiÄŸi mesaj ve hükümler itibariyle tüm insanlık ve tüm zamanlar için rahmettir, ÅŸifadır, yol göstericidir. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir, gelecekte de böyle olacaktır. Çünkü Kur’an alemlerin rabbi olan Allah’ın Kelamı’dır.

​

Ne var ki Kur’an’ın mesajının ve hükümlerinin her zaman ve herkes için geçerli olması baÅŸka bir ÅŸeydir, bu mesaj ve hükümlerin içerisinde yer aldığı Kitabın, tarihin belli bir döneminde, belli bir coÄŸrafya ve belli bir toplum içerisinde nazil olması baÅŸka bir ÅŸeydir. Peygamber efendimizin nesep itibariyle Arap kavminden olması, nasıl ki onun “Tüm Ä°nsanların Peygamberi” olmasına mani deÄŸilse, Kur’an’ın bu özellikleri de onun tüm insanlara ve tüm zamanlara seslenmesine mani deÄŸildir.

​

Fakat bu durum, Kur’an’ın anlaşılması meselesinde dilin ve baÄŸlamın bilinmesine olan ihtiyacı göz ardı etmeyi gerektirmez. Bilakis Allah Teala’nın hükümlerini, kullarından neleri yapıp neleri yapmamalarını istediÄŸini bilmek, dili ve baÄŸlamı bilmeye baÄŸlıdır. Dil ve baÄŸlam yardımıyla metinde söylenenler anlaşılamadığı takdirde, metnin ne söylemek istediÄŸi de anlaşılamaz. Kur’an’ın alemÅŸümul karakteri, ancak onun ne dediÄŸinin ve ne demek istediÄŸinin doÄŸru olarak kavranmasıyla tezahür eder. 

​

mevluterten.png

Prof. Dr.Mevlüt Erten'in Nas-Yorum Ä°liÅŸkisi (Ankara Okulu: 2013) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Kur’an Nassının EvrenselliÄŸi Meselesi

Evrensellik Kur’an’ın genel mesajının evrenselliÄŸi, düÅŸünce ve inanç yapısında tezahür eden bir evrenselliktir. Tevhid, yani birlik itirafı, dinsel ÅŸehadet anlamı ifade eder: “Allah'tan baÅŸka Tanrı yoktur.” Ama Allah öyle bir Tanrı’dır ki, hükmü sadece Müslümanlar üzerinde sınırlı deÄŸildir. Bu ad, ilahi vahyin mevcudiyetinin (her yerde hazır bulunmasının) bir sembolüdür.  Bu anlamda Kur’an; herkese hitap etmesi, sosyal alanda ortaya çıkan sorunlara çözümler sunması ve fiili olarak insanları amele yönlendirebilmesi cihetiyle evrenseldir. 

​

Ne var ki, maalesef Ä°slami gelenekte Kur’an nassının evrenselliÄŸi bilhassa Hicri II. ve III. asırda fakihlerce özellikle Kur’an’ın normatif yapısı ile ilgili biçilen kimlik baÄŸlamında deÄŸerlendirilmektedir. Bu anlayış hala devam etmektedir. Bu anlayışa göre:

Vahyin nüzulüne sebep teÅŸkil eden ÅŸartlar bir defa nihai manada yaÅŸanmış ve bitmiÅŸtir ve bu ÅŸartlar, nassa ilkesel ve biçimsel manada nihai ÅŸeklini vermiÅŸtir. Artık orada sadece hükümler vardır. Sonraki muhataplar, ÅŸartlar ne olursa olsun, sabitleÅŸmiÅŸ bu hükümlere muhataptırlar.

​

Bu yaklaşımım anlamı, hükümler literal olarak evrensel ve ebedidir o halde ÅŸartlara baÄŸlı olarak izah etmeye gerek yoktur. Bu anlayış, Kur'an naslarının indiÄŸi ÅŸartlan göz önüne almadan, onun tıpkı ilk muhataplara hitap ettiÄŸi gibi, bütün nesillere ve toplumlara dolayısıyla da bize de doÄŸrudan hitap ediyor olmasını öngörmektedir. Bunun biraz daha ileri götürdüÄŸümüzde diyebiliriz ki bu anlayışa göre Allah'ın Kur'an’daki sözleri, onun tarihe söylediÄŸi son sözlerdir. Kur’an mevcut içeriÄŸiyle insanlığın geliÅŸiminin son noktası gözetilerek muhtemel tüm geliÅŸmeler ve deÄŸiÅŸimler önceden kurgulanmıştır. Dolayısıyla, Kur'an'ın lafzı delaleti ebediyen kâfi ve ÅŸafi evrenseldir. Kur’an nassı ile mevcut durum arasında bir farklılık söz konusu ise, yapılması gereken, Kur'an a dönmek; yani günümüz ÅŸartlarını Kur'an hükümlerinin uygulanabileceÄŸi bir yapıya dönüÅŸtürmektir.  Bunun anlamı ise Kur'an'ı gündelik zaruretler düzeyinde anlamaktır. Bu ise öldürücü bir yaklaşımdır.

​

“Kur’an'da hiçbir ÅŸey cevapsız bırakılmamıştır!" ÅŸeklindeki sübjektif iddiadan hareketle Kur’an'ı evrensel okuma hevesi bilhassa çaÄŸdaÅŸ Müslümanlarda; “evet Kur’an tarihseldir, ancak genel ilkeler vermiÅŸtir." ÅŸeklinde tezahür ederek savunmacı bir ÅŸekil almıştır. Bu meyanda, Kur’an’ın bir genel prensipler kitabı olduÄŸu, onun gerçek vazifesinin, Ä°slam nizamının fikri ve ahlaki esaslarını açıkça ortaya koyarak, akli deliller getirerek, hissi teÅŸviklerde bulunarak bu ilkeleri insanlar arasında yaymak olduÄŸu ifade edilir. Hatta Kur’an’da sadece tek bir olaya, tek bir yer ve zamana delalet eden hiçbir ayetin bulunmadığı, tersine her bir ayetin evrensel ve ebedi bir muhtevaya sahip olduÄŸu söylenir.

​

Evet Kur’an genel prensipler vermiÅŸtir. Bunların belli baÅŸlı olanlarını ÅŸöyle sıralayabiliriz:

  1. Eşyada asıl olan ibahadır (Bakara 2/29; Nahl 16/64; Hacc 22/65: Lokman 31/20.)

  2. Åžura prensibi (Ali Ä°mran 3/159; Åžura 42/38.)

  3. Adaletin ikamesi (Åžura 42/15; Maide 5/8; Enam 6/152.)

  4. Suç-ceza dengesi (Yunus 10/27: Åžura 42/40.)

  5. Haksız kazancın haramlığı (Bakara 2/188; Âli Ä°mran 3/130; Nisa 4/2, 29.)

  6. Hayırda yardımlaşma (Bakara 2/188; Maide 5/2.)

  7. SözleÅŸmelere riayet (Maide 5/1.)

  8. GüçlüÄŸün kaldırılması (Maide 5/6: Hacc 22/78 vd.)

  9. Zururetin haram olan ÅŸeyleri mübah kılması (Bakara 2/173; Maide 5/3; Enam 6/145.)

 

Ancak bu genel ilkeler fazla bir yekûn tutmaz. Bilakis Kur’an genelde belli ve somut tarihî meselelere çözümler getirmekte, kararlar vermektedir. Ancak bununla beraber ya açık olarak ya da imalı bir ÅŸekilde bu çözümlerin ve kararların arkasındaki sebepleri de sunmaktadır. Ä°ÅŸte genel prensipler ancak bu sebeplerden çıkarılabilir. 

​

Evet tüm bu Kur’an naslarını literal-parçacı anlamda evrensel okuma anlayışı gelenekteki Allah imajından kaynaklanmaktadır. Bu imajı Kelam ilmi özellikle de EÅŸ’ariler yaratmıştır. Bu anlayış sahipleri; Allah'ın bütün insanlığın sorunlarını göz önünde tutarak, muhtemel tüm deÄŸiÅŸim ve geliÅŸmeleri hesap ederek nas göndermiÅŸ olmamasını “Allahlığına” yakıştırmazlar ve bunu bilgisel bir eksiklik olarak görürler.  Kısacası bu anlayışın temelinde “tenzih” prensibinin baÄŸlayıcılığı yatmaktadır.

​

Hiç ÅŸüphe yoktur ki, Allah’ın ilmi geçmiÅŸi, geleceÄŸi, gizliyi, açığı, olmuÅŸu olacağı her ÅŸeyi ihata eder. Kimsenin bunda bir ÅŸüphesi olamaz. Ancak Allah’ı tıpkı birkaç günlük veya birkaç yıllık program hazırlayan bir beÅŸer gibi görüp insanlığın ömrünün sonuna kadar bir program hazırlamış ve insanları bu programa göre yaÅŸamalarını dikte eden bir programcıya benzetmek Allah’a ve onun gönderdiÄŸi mesajın ruhuna en büyük iftiradır. Aslında bu yanılgının temelinde, Allah'ın insanlığın tüm sorunlarını göz önünde tutarak nas göndermiÅŸ olduÄŸunun kabulü yatmaktadır. Halbuki Kur’an bir hidayet rehberidir. Yukarıda ifade edildiÄŸi gibi, ideal deÄŸer alanları ihtiva eder. Bu deÄŸer alanlarının tüm üyelerini de içermesi beklenemez. Ä°nsan, Kur’an’ın verdiÄŸi ideal deÄŸer alanları peÅŸinde koÅŸarak, gayret sarf ederek hayatını düzenlemelidir.

​

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Kur’an 1400 sene önce belli bir ortamda, belli bir zaman ve mekânda Allah’ın tarihe müdahalesi ile gerçekleÅŸen bir hitaptır. Hitap ise evrensel olamaz, ancak evrensellik iddiası olabilir. Dolayısıyla Kur’an’ın literal formunda evrensellik arayamayız. Ancak, bu literal formun arkasındaki sebeplerden genel geçer evrensel ilkeleri tespit edip çıkararak Kur’anî nasları evrenselleÅŸtirebiliriz.

Mehmetpacaci.png

Prof. Dr.Mehmet Paçacı'nın Kur'an ve Ben Ne Kadar Tarihseliz (Anakara Okulu: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Kur’an’ın TarihselliÄŸi-EvrenselliÄŸi

Kur’an’da ahlaki tümel ilkeler, belli bir mekân ve zaman içerisinde tikel durumlara uygulanmıştır. Bu tikel, tarihsel durumlara da sebeb-i nüzul diyoruz. Burada tarihsel hüküm vardır, ancak onun arkasında evrensel, tümel bir ahlaki dinî ilke bulunmaktadır. Bir anlamda tarihsel durumlara uygulanan hükümler, Kur’an'da kabul edilen evrensel, tümel ahlaki ilkelerin tikel tarihsel durumlar zemininde tezahürleridir. Bu çerçevede Kur’an’da bulduÄŸumuz hükümler tarihsel hükümlerdir. Bu anlamda Kur’an tarihseldir. Ancak onların arkasında onların belli -ya da Kur’ani- bir ÅŸekilde tezahür etmelerinin sebebi olan Kur’an’ın evrensel ilkeleri bulunmaktadır. Bu anlamda ise Kur’an evrenseldir.

bottom of page