Arayan Ä°nsan
Ä°slam'a GiriÅŸ
Ä°badât-Âdât Ayrımı
Prof. Dr.Mustafa Öztürk'ün ÇaÄŸdaÅŸ Ä°slam DüÅŸüncesi ve Kur'ancılık (Anakara Okulu: 2013) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
​
Bu istikametteki hareket kabiliyetini kolaylaÅŸtıran bir unsur olarak Selefi ıslahçılıktaki ibadet-âdet ayrımından söz etmek gerekir. Bu ayrıma göre din ve ibadet alanıyla ilgili her mesele Kur’an ve Sünnet tarafından belirlenmiÅŸtir. DiÄŸer bütün meseleler, baÅŸka bir ifadeyle, pratik hayatın tanzimiyle ilgili bütün konularda ülu'l-emr kendi kararlarını alma salahiyetine sahiptir. Allah'a kullukla ilgili tüm ameller ile helal-haram sınırlarına riayet, ibadet alanına girer. Bu alanda hiç kimsenin ibda ve icat yetkisi yoktur. Örf, âdet ve gelenekler ise gerek ferdî gerek içtimai seviyede dünyevî iÅŸler kapsamına, bunun da ötesinde zamana ve mekâna göre deÄŸiÅŸkenlik gösteren siyasî ve hukukî alana dâhildir. Bu ayrım Selefi ıslahçılığa bir yandan Kur’an ve Sünnetle temellendirilmediÄŸi hâlde halkın dinî anlayış ve yaÅŸayışında fiilen benimsenmiÅŸ birtakım ayin ve merasimleri eleÅŸtirme, diÄŸer yandan da klasik fıkıh ve ahlak öÄŸretisinde ayıklama yapılmasını ve ibadet alanındaki bid’atlerin terk edilmesini isteme imkânı vermiÅŸtir. Yine bu ayrım, hem modern dünyayla daha uyumlu olacağına inanılan saÄŸduyulu bir din anlayışının geliÅŸtirilmesine zemin hazırlamış, hem de yerel ve tarihsel özellik arz eden hukukî ve içtimai hususların/hükümlerin âdetler kapsamına dâhil edilmesiyle bu alanda daha esnek görüÅŸler ileri sürme cesareti vermiÅŸtir.
​
Selefi ıslahçılığın ibadet-âdet ayrımında, dolayısıyla Ä°slam teÅŸriinde hangi hususların sabit, hangilerinin deÄŸiÅŸken olduÄŸu noktasında ortaya çıkan kısmî belirsizlik, daha sonraki yıllarda Fazlur Rahman, Roger Garaudy, Mahmud Muhammed Taha, HaÅŸan Hanefî, Muhammed Arkoun, Muhammed Âbid el Câbiri gibi birçok Müslüman ilim ve fikir adamı tarafından farklı yönleriyle ele alınıp açıklığa kavuÅŸturulmuÅŸ ve fakat bil hassa Fazlur Rahman'ın görüÅŸleri Kuranın tarihselliÄŸi baÄŸlamında hararetli ve netameli bir tartışmayı baÅŸlatmıştır.
​
Dinde usûl-furü’ ayrımına paralel ÅŸekilde ahlak-ahkâm ayrımına vurgu yapan Fazlur Rahmim özellikle Kur’an’ın ahlaki bir rehberlik metni olarak okunması gerektiÄŸinde ısrar eder. Ahlakı hukuka mukaddem kılmanın gerekliliÄŸini savunan Fazlur Rahman'a göre Kur’an ne bir kanun kitabıdır ne de böyle bir iddiası vardır. O kendisini " insanlar için rehber” diye nitelendirir ve insanlardan ayetlerdeki emirler mucibince yaÅŸamalarını ister. Fakat Kur’an’ın emirleri umumiyetle ve esas itibarıyla hukuki deÄŸil, ahlakidir. Müfessirler ve fakihlerin Kur’an’daki birtakım emir ve yasaklara büyük ihtimam gösterip ahlakî ilkelere oldukça az önem atfetmeleri ve bu ahlakî ilkeleri emirden ziyade, bildik anlamda öÄŸüt ve nasihat olarak deÄŸerlendirmeleri müessif bir hatadır.
​
Bu hatanın temel sebebi formalizm ve literalizmdir. Kur’an'daki fıkhî/hukukî ahkâmın asırlar öncesindeki verili bir duruma cevap olarak vahyedildiÄŸi kabulüne istinaden, bugün aynen tatbik edilmesinin iÅŸe yarar bir sonuç vermeyeceÄŸine inanan Fazlur Rahman, lafzın ardındaki maksadı kavramanın peÅŸindedir. Bunun için iki aÅŸamalı bir yöntem önerir. Kur’an'ı anlama ve yorumlamanın birbirini izleyen iki ayrı süreç olduÄŸu fikrini içeren bu yöntem, hem Kur’an'ın keyfî anlam takdirlerinden korunmasını, hem de farklı tarihsel durumlara taşınabilir nitelikteki aslî mesajın kavranmasını mümkün kılar. Åžöyle ki ilk aÅŸamada bugünden Kur’an’ın vahyedildiÄŸi döneme gidilerek her ayet kendi tarihselliÄŸinde anlaşılır. Böylece ayetlerdeki fer’î/tikel hüküm ve emirlerden vahyin küllî/tümel ilke, deÄŸer ve hedefleri istihraç edilir (anlama süreci), Ä°kinci aÅŸamada ise nüzûl döneminden modern zamana geri dönülerek Kur’an’ın temel hedef ve gayeleri mucibince bugünün soru ve sorunlarına cevap üretilir (yorumlama ve tatbik süreci). Fazlur Rahman, bu ikinci aÅŸamanın, yani Kur’an’daki genel/tümel hedef ve gayelerin bugünkü özel/tikel meselelere nasıl tatbik edileceÄŸine dair yorumların öznellik riskine açık olduÄŸunu kabul etmekle birlikte, anlama aÅŸamasında nesnelliÄŸin imkânına inanır.
​
Fazlur Rahman’ın Kur an ve yorum anlayışı, 1982'dc Müslümanlığını ilan eden Roger Garaudy (ö. 2012) tarafından da aynen benimsenmiÅŸtir. Tıpkı Fazlur Rahman gibi Kur’an'ın bir ahlak rehberi olduÄŸunu sıkça vurgulayan Garaudy, ilahi mesajı hayata katmanın ancak aÅŸk -ki buna takva ahlakı da denilebilir ve ictihad yoluyla mümkün olduÄŸuna inanır. Bu baÄŸlamda dinî veya siyasî bir anlayışı, geçmiÅŸ dönemlerde sahip olduÄŸu kültürel ve kurumsal kalıpla özdeÅŸleÅŸtirmek suretiyle mutlak bir doÄŸruya malik olduÄŸuna inanmak ve bunun kabullenilmesini dayatmak ÅŸeklinde tanımladığı entegrizmin çaÄŸdaÅŸ Ä°slam dünyasında çok ciddi bir sorun olduÄŸuna dikkat çeker.
​
Kur’an'daki hükümlerin ne maksatla vazedildiÄŸini belirlemenin imkânı konusunda da Fazlur Rahman gibi düÅŸünen Garaudy, Müslümanlara ÅŸunu sorar:
"KöleliÄŸin hüküm sürdüÄŸü bir toplum içinde efendinin hak ve görevlerini açıklayan metinlerin lafzı uygulaması için ne yapmalı? Bunu mümkün kılmak için köleliÄŸi geri mi getirmeliyiz? Sonra efendinin kölesini, 'savaÅŸ esirlerini’ cariyesi olmaya zorlamasını kabul mü etmeliyiz?”
​
Sonuçta “Allah’a hoÅŸ gelen hayat”, der Garaudy, ne ÅŸekilcilikte ne de merasimciliktedir. Kısaca, Kur’an her ÅŸeyden önce dinî-ahlakî bir mesajdır ve temel hedefi de iman, ihsan, takva, sıdk, merhamet gibi hasletlere sahip bir ahlak insanı inÅŸa etmektir. Dolayısıyla Kur’an’a sadakat, hırsızın elini kesmek veya kadına erkeÄŸin miras payının yarısını vermekten öte, hayatın her anını Allah’ın murakabe ettiÄŸi bilinciyle yaÅŸamaktır.
​
Prof.Dr.Caner Taslaman'ın Tarihselciler ÇeliÅŸkiler Bataklığında (Ä°stanbul Yayınevi:2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.