top of page
omermuftuoglu.png

Bugünün Müslümanının Kur'an ile Ä°letiÅŸimi

Doç.Dr.Ömer MüftüoÄŸlu'nun Kur'an'la Ä°letiÅŸim (OTTO: 2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Bizler Kur’an’ın nazil olduÄŸu dönemdeki ilk muhatapları deÄŸil, yüzyıllar sonraki muhataplarıyız. Kur’an mesajının yeryüzüne ulaÅŸtığı tarihle aramızda asırlar var. Kur’an mesajı ve onun muhatabı olan kendimiz için bir tanım yapacaksak eÄŸer; “bugünün imkanlarıyla, okuduÄŸunu anlamaya çalışan ve Kur’an müminleri olmaya çalışanlar” diyebiliriz.

​

Kur’an’ın nüzul döneminden çokça uzakta olmakla birlikte onun bütünüyle orijinal metnine bugün sahip olmamız, bizim açımızdan çok büyük bir imkandır. Bununla birlikte yüzyıllar boyunca Kur’an’ı anlama çabasıyla oluÅŸturulan baÅŸta tefsirler olmak üzere pek çok çalışma elimizin altındadır.  

 

Kur’an’ın bizim zamanımıza kadar geçen süreçte “doÄŸru” ve “gerçekten” anlaşılamadığı görüÅŸünde olanlar da yok deÄŸildir. Aynı görüÅŸte olmadığımızı burada ifade etmeliyiz.    

​

Bir Kitap Olarak Kur’an

Kuranın muhatapları, temelde ikiye ayrılarak incelenebilir. Kur’an’ın doÄŸrudan, aracısız muhatabı, Hz. Peygamber’in ÅŸahsıdır. Bir de Hz. Peygamber’in aracılığıyla muhatap edinilenler vardır. Bunların kimlikleri, bazen ayetlerde açıkça ifade edilmiÅŸ, bazen de açıktan ifade edilmediÄŸi halde, sözün söyleniÅŸinden anlaşılmıştır. Kur’an’ın dolaylı muhatapları, Hz. Peygamber’in hanımları, müminlerin tamamı, münafıklar, kafirler vs. de olabilir. 

​

Bu söylenenler çerçevesinde, Kur’an’ın asla “havada duran” bir hitap, muhatabı belirsiz bir mesaj olmadığına vurgu yapılmalıdır. Kur’an ifadeleri hayali muhataplara yönelik deÄŸildir. Kur’an ayetlerinin kime ne söylediÄŸi bellidir. 

​

Kur’an ayetleri, Peygamberimize gönderilmezden önce kitap mantığıyla ve kitap suretinde yazılmış ve zamanı gelince gönderilmek üzere hazır halde bekleyen bir kitabın cümleleri deÄŸildir. Korunması, kaybolmaması, sonraki nesillere daha saÄŸlıklı bir ÅŸekilde intikal ettirilebilmesi için yazıya geçirilmiÅŸ ve iki kapak arasına alınmıştır. Kitap haline getirme, sonradan yapılmış bir iÅŸlemdir. Böylelikle oluÅŸan Mushaf’ın, “kitap” görüntüsüne bakarak Kur’an vahyinin, kitap mantalitesiyle oluÅŸturulmuÅŸ, masa başında oturan bir yazar tarafından, gerçekte var olmayan, muhayyel bir muhatap kitleye yazılmış bir “kitap” olduÄŸu zannedilmemelidir.

​

Kur’an’ın Metni ile Ä°liÅŸki

Kur’an’ın Peygamberimizle çaÄŸdaÅŸ olmayan sonraki ama özellikle aralarında asırlar bulunan bugünkü muhatapları hakkında ve onların Kur’an’la iliÅŸki biçimleri ile ilgili ÅŸunlar söylenebilir: Kur’an, sonraki muhataplar için genellikle ele alınıp okunan, sayfalardan müteÅŸekkil bir “Mushaf-ı Åžerif”tir. Åžekli itibariyle bir “kitaptır”. Bugünün Müslümanı, eline alabildiÄŸi bu kitabı, diÄŸer kitaplar gibi okumak isteyecek ve onunla arasında bir okuyucu-kitap iliÅŸkisi kuracaktır.  

​

Sevap kazanma isteÄŸi, Ramazan aylarında Peygamberimizin sünnet-i seniyyesi olan mukabele ÅŸeklinde hatim okuma ve böylece bir sünneti ihya etme arzusu, Müslümanların önem verdiÄŸi ve uyguladığı ÅŸeylerdir. Elbette bir Müslüman, iman ettiÄŸi dinin kitabını parça parça okumak veya hepsini okuyup hatim sevabı kazanmak isteyecektir. Bunun anormal ya da yadırganacak bir tarafı yoktur. Kur’an’a karşı bu milletin fertlerinin gösterdiÄŸi saygı da her türlü övgüyü hak edecek düzeydedir. Tarihin hiçbir döneminde insanımız, Kur’an’a karşı gösterilmesi gereken saygıda bir noksanlık ya da gevÅŸeklik göstermemiÅŸlerdir.

​

Belden üstte taşımak, Kur’an’a karşı ayak uzatmamak, Kur’an okunan bir ortamda setr-i avret kurallarına dikkat etmek, oturuÅŸunu düzeltmek, masanın üzerinde duran Mushaf-ı Åžerifi açık bırakmamak, kapağı kaldırıldığında karşımıza Fatiha ve Bakara suresinin ilk beÅŸ ayetinin yazılı olduÄŸu sayfanın çıkacağı ÅŸekilde düz olarak koymak, abdestsiz dokunmamak, üzerinde Mushaf-ı Åžerif’in kendisi ya da Kur’an ayetlerinin yazılı olduÄŸu bir kağıt(lar)la abdesthaneye girmemek... bütün bunlar halkımız tarafından Kur’an’la iliÅŸkiler baÄŸlamında dile getirilebilecek hususlardır. Bu sayılanlar ve daha fazlasını gözlemlemek herkes için mümkün olduÄŸu gibi, burada sayılmayan baÅŸka saygı numunelerine de rastlamak mümkündür.

​

Bütün bunlara “eyvallah” deyip ÅŸapka çıkarmak, takdirle karşılamak, milletin Kur’an’a saygısı anlatılırken sitayiÅŸle bahsetmek hepimizin yaptığı ÅŸeylerdir. Kur’an’a saygı adına yapılan bunca davranışı, küçük görmek, önemsemeyip cahillerin iÅŸi saymak ise asla kabul edilemez davranışlardır. EÄŸer bir eleÅŸtiri yapılacaksa, söylenecek ÅŸey ÅŸudur: Kur’an’la iliÅŸki biçimi bu yapılanlarla sınırlı olmamalıdır, devamı getirilmelidir. Kur’an, ona gösterilen saygı eksiltilmeden, tilavetiyle ibadet olunan bir metinden öteye taşınmalıdır.

​

Kur’an’ı Anlamaya Çalışan Günümüz Ä°nsanının Durumu

Bugünün Müslümanının Kur’an’la arasındaki mesafe, vahyin nüzulü ile bugün arasındaki mesafe kadardır. Miladi yedinci asrın baÅŸları ile yirmi birinci asrın baÅŸları gerçekten de birbirine çok uzak iki tarihtir. Birbirinden hayli uzak bu tarihlerin aktörleri, etken unsurları, edilgen unsurları da birbirinden farklıdır. Bir baÅŸka husus ise; miladi yedinci asra bugün sadece seyirci olarak gidebilme imkanı kalmış olmasıdır. Bunun dışında saadet asrını kutsayarak, orada yaÅŸanan hayatın güzelliklerini anlatarak, keÅŸke biz de o günlerde yaÅŸasaydık diye iç geçirerek veya baÅŸkasına iç geçirterek elde edilecek ciddi bir ÅŸey yoktur.

​

Bugün yaÅŸanan tarihi yönlendirme ve inÅŸa ederek yaÅŸama imkanı vardır. Miladi yedinci asrın baÅŸları için söylenecek olursa, artık o tarihin yeniden inÅŸasına imkan kalmamış durumdadır. O tarihin oluÅŸumuna katkı saÄŸlayanlar ile onların yaptığı tarih, bir fotoÄŸraf karesi gibi üzerinde deÄŸiÅŸiklik yapılmasına imkan kalmamış ÅŸekilde arÅŸivdeki yerinde durmaktadır.

​

Miladi yedinci asrı tarihi yapan unsurlarıyla bugüne getirmenin imkânı yoktur. Geriye tek seçenek kalmaktadır: Bugünden yedinci asrı okumak. Bu yöntemle, birbirinden uzak iki tarihin arası yakınlaÅŸtırıılabilir.

​

Okuma yaparken hangi alfabe kullanılacaktır? Tabii ki; okunan dönemde geçerli olan alfabe.

​

Daha somut konuÅŸmak için zıhar örneÄŸi verilebilir. Zıhar uygulaması yirmi birinci yüzyılda olmayan bir fotoÄŸraftır ancak vahye konu olmuÅŸ bir uygulama olduÄŸundan dolayı bugün okunacaktır. Kullanılacak alfabe, yedinci asrın alfabesidir, okur ise bugünün Müslümanıdır. FotoÄŸrafın detaylarında, kökü o dönemden daha da eskilere giden bir onur kırıcı uygulamaya maruz kalan kadın, ona bu uygulamayı layık gören kocası ve kocanın annesiyle iliÅŸkisine benzetilerek yumuÅŸatılmaya çalışılan bir dram vardır. Bugünün mantığıyla yaklaşıldığında böyle bir ÅŸeyi, karısına bir kocanın nasıl yapabildiÄŸi sorusu sorulabilir. Gerçekten de bu durumu bugünün parametreleriyle anlamak mümkün deÄŸildir.

​

Bugün anlaşılmayan zıhar, miladi yedinci asrın baÅŸlarında çok can sıkıcı haliyle, buna maruz kalan bir kadının Peygamberimize ÅŸikayete gelmesini gerektirecek kadar onur kırıcı bir biçimde uygulanan fiili bir durumdu. 58/Mücadele suresinin ilk ayetinde sözü edilen ÅŸikâyeti yapan, kocasının zıhar uygulamasına maruz kalmış Havle binti Sa’lebe’dir.

​

Bugün deÄŸerlendirmemiz gereken bu uygulamayı doÄŸuran sebepler, uygulamanın detayları, kendisine zıhar yapılan kadınların hissettikleri, zıhar yapan kocanın bahaneleri, bu uygulamaya annelerin alet edilmesi vs. ise fotoÄŸrafın detaylarıdır. Vahiy birden çok yerde bu duruma atıf yapar. Konu, birden çok defa atıfta bulunmayı gerektirecek düzeyde ciddidir.

​

Bugün bütünüyle ortadan kalkmış durumdaki zıhar uygulamasını, son derece veciz bir ÅŸekilde reddeden ayet, bir fotoÄŸraf karesi olarak o güne ait olduÄŸu için, pozun o gün neden öyle olduÄŸunu anlama çabası, bugünün Müslümanının çabası olacaktır.

bottom of page