Arayan İnsan
İslam'a Giriş
İmanın, İslam topraklarında Gözlenebilecek En Önemli Tezahürü
François Georgeon'un "İstanbul'da Ramazan" (İş Bankası:2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
“İmanın, İslam topraklarında gözlemleyebileceğimiz en önemli kolektif tezahürü”
Müslümanlığı yakından tanıyan ve Mısır’ın başkentine gayet aşina iki Fransız uzmanının, Jacques Jomier ve Jean Corbon’un eserinde yer alan 1956 yılı Kahire’sine dair harikulade Ramazan tasviri işte bu cümleyle başlıyordu. Bu anlatım Müslüman takviminin bu benzersiz ayını ele alan her araştırmanın başlangıç noktası olabilir.
Bu anlatımdaki her terimin ayrı önemi vardır. Önce “iman” terimi gelir, çünkü yüzyıllar boyunca maneviyatın yoğun biçimde yaşandığı din temelli bir ritüel olan Ramazan’ın Müslümanlık tarihindeki yerinin kökeninde iman bulunmaktadır. Ramazan bir yandan da “İslam toprağında gözlemleyebileceğimiz” “en önemli kolektif iman tezahürüdür”, çünkü Müslümanlığın belli başlı ibadet biçimleri arasında, toplu ibadet sadece camiye giden Müslümanları ilgilendirmektedir; öte yandan en önemli toplu ritüel olan ve her yıl yüz binlerce mümini bir araya getiren Mekke’ye hacca gitmek de dünyadaki Müslüman nüfusun çok küçük bir oranının katıldığı etkinliği temsil etmektedir. Sayı bir yana, “tezahür” teriminin çok önemli bir yan anlamı daha vardır: Ramazan zahiridir, göz önündedir. Jomier ve Corbon’un belirttiği gibi, “gözlemleyebileceğimiz” bir ritüeldir, kamusal mekânlarda emarelerine de rastlanabilir; örneğin, kahvede hiçbir şey içmeden oturduğu görülür müşterilerin, oruç açılacağı vakitte sokaklar birden boşalır ya da tam tersine gecenin yarısında toplaşır insanlar, bu da Ramazan’a muhteşem, hatta tiyatrovari bir hava katar. Bu terimlerin arasında sadece “İslam toprağı” deyişi Kahire’ye uygun düşmekle beraber, ileride göreceğimiz gibi, 18. yüzyıl sonuyla 20. yüzyıl ortası dönemi İstanbul’una tam olarak uygun düşmemektedir.
İslam takviminin, dolayısıyla kameri takvimin bir ayı olduğundan, ay yılının da Güneş yılından daha kısa olmasından ötürü Ramazan da değişik mevsimlerde gelebilir: Gregoryen takvime göre her yıl ayın ilk günü 11 gün ileri kayar, dolayısıyla Ramazan yılın aynı vaktine ancak 33 yılda bir denk düşer. Takvimdeki bu hareketliliğin başka sonuçları da vardır; Ramazan mevsimleri takip eder, daha doğrusu mevsimlerin saatini, zembereğini “kurar”: Gündüzlerin uzun, hatta oruç tutanlar için çok uzun olduğu, geceleri ise açık havada geçirilen yaz aylarının ardından Ramazan bu defa, oruç tutulan sürenin kısaldığı, toplumsal hayatın da iç mekânlara sığınmaya yöneldiği kış aylarında gelir.
Müslümanlık tarihinde Ramazan dinsel yaşamın yoğun biçimde yaşandığı dönem olmanın yanında, toplumsal ve kültürel yaşamın da özellikle zengin biçimde yaşandığı bir dönemdi; karşılıklı ziyaretler yapılır, hediyeleşilir, eğlenceler, gösteriler yapılır, geceleri çeşitli etkinlikler ve şenlikler düzenlenirdi ve bunların hepsi de Bayramla son bulurdu. “Büyük Bayram da denilen Kurban Bayramı’na oranla bu bayrama “Küçük Bayram” denilse de, oruçla geçirilen uzun süre sonlandığı için, aslında bütün Müslüman takviminin en neşeli ve en şenlikli zamanıydı.
Ramazan süresinin nicel düzlemde ne anlama geldiğini görmek için basit bir hesap yapalım: İstanbul’da yaşayan 60 yaşındaki birisi 12 yaşından itibaren oruç tutsa, ömrünün yaklaşık 4 yılını oruç tutarak geçirmiş olacaktır.
Öte yandan Ramazan “uzun” bir ritüeldir. Dinler tarihinde hem bu kadar uzun süren hem bu kadar geniş bir nüfus kitlesini ilgilendiren hem de gündelik yaşamı bu kadar derinden etkileyen başka ritüeller olduğundan şüpheliyim.
Ramazan en az on beş gün öncesinden, yani karşılanacak Ramazan ayı için gereken hazırlıklara başlanıldığı şaban ayının ortalarından itibaren müminleri seferber etmeye başlar; hatta bazıları bir önceki aydan yani recep ayından itibaren beklemeye başlar. Recep ayı hicri takvimin en mübarek sayılan üç ayının ilkidir.
Ramazan, bir yandan da en yoğun geçen aydır; ibadethaneler en çok bu ayda ziyaret edilir, kamusal alanlara en çok bu ayda çıkılır, en çok bu ayda ziyarete gidilir, hediyeleşilir, fikir teatisi yapılır, dini, toplumsal ve kültürel yanlarıyla vb. Kısacası gündelik yaşam dini, toplumsal ve kültürel yanlarıyla aniden daha yoğun, daha zengin ve daha çeşitli bir hal alır.
Bu yoğunluk nedeniyle Ramazan bir “bekleyiş düzeni” diye nitelenebilir. Oruç tutulacak ay çok önceden beklenmeye başlanır; on beş gün kalmasıyla beraber sabırsızlık da artar. Ramazan geldikten sonra da, bu sefer Bayram beklenmeye başlanır; gün içinde orucun açılacağı iftar vakti beklenir. Ayrıca beklemenin öteki anlamında da beklenir, yani umulur: Sadakalardan “medet umulur”, büyüklerin, yüksek mertebedekilerin dağıtacağı bahşişlerden, sultanın iyiliklerinden “medet umulur”, insanlar komşularının oruca hürmet etmesini bekler. İktidarın (hükümdar ya da devletin) emniyeti sağlaması ve bu ayın huzur içinde geçmesini, Bayram’ın saygınlık içinde kutlanmasını temin etmesi beklenir.