Arayan Ä°nsan
Ä°slam'a GiriÅŸ
Hükümlerin UmumiliÄŸi
Recep Demir'in Kur'an Tefsirinde Tarihselci Yöntem (Hikmetevi: 2013) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
​
“Sebebin hususiliÄŸi hükmün umumiliÄŸine mâni deÄŸildir” ilkesi sahabe döneminden beri telaffuz edilen bir prensiptir. Sahabeden Ka’b b. Ücra “Ä°çinizden kim hasta olur yahut başından bir rahatsızlığı olursa, ona oruçtan veya sadakadan ve yahut kurbandan bir fidye vacip olur ayetinin kendisi için nazil olduÄŸunu, ama hükmünün diÄŸer insanlar için de geçerli olduÄŸunu belirtir.
​
Alimlerin geneli, hükmün herkesi içerdiÄŸi görüÅŸündedir. Mesela, Zıhar ayeti Evs b. Samit’in hanımı Havle h. Salebe; Lian ayeti Hilal b. Ümeyye; Kelale ayeti Cabir b. Abdillah hakkında nazil olmuÅŸtur. Bu ayetler her ne kadar bu ÅŸahıslarla ilgili sebepler üzerine inmiÅŸ olsa da diÄŸer insanları da kapsar.
Mesela Hümeze suresinin ilk ayetlerinde, insanlara dil uzatan ve alaycı tavırlarla onlara hakaret eden, onları küçük gören ve kendisinin deÄŸerini dünyada topladığı maldan ibaret sayan, bu malın kendisini ebedi kılacağını zanneden kötü bir insan portresi çizilmektedir.
“(Ä°nsanları) diliyle çekiÅŸtiren, kaÅŸ ve gözleriyle iÅŸaretler yapıp alay eden her fesatçı kiÅŸinin vay haline. O ki mal yığdı, onu saydı durdu. Malının kendisini ebedi yaÅŸatacağını sanır.”
​
Ä°bn Kesir, burada kastedilenin Ahnes b. Åžerik olduÄŸunu bazılarının söylediÄŸini ifade ettikten sonra, Mücahid’in herkesi kapsadığını belirten görüÅŸünü de verir. ZamahÅŸeri bu ayetler hakkında “surenin indiriliÅŸ sebebi özel fakat vaidin /tehdidin genel olması caizdir. O çirkin iÅŸi yapan herkesi içine alır. Ama hakkında nassın geldiÄŸi kimsenin temel hedef olması, onun için daha sakındırıcı ve daha aÅŸağılayıcıdır” deÄŸerlendirmesini yapar. Halbuki, bu suredeki ilk ayette geçen “li külli” sözcüÄŸü herhangi bir kayıtlamada bulunmaksızın, kendisinden sonra sayılan bütün kötü nitelikli kimseleri içererek ayetlere evrensel bir boyut katmaktadır.
​
Bu ve benzeri ayetler baÅŸlangıçta herhangi bir sebep üzerine inmiÅŸ olsalar bile, bunlar Ä°nsani unsuru ve ortak yönleri muhataplarının dikkatine sunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an naslarını belirli bir tarih, durum ve kiÅŸiyle sınırlandırmak doÄŸru deÄŸildir. BeÅŸeri kanunlar bile çoÄŸu kere özel sebeplerden doÄŸar, ama daha sonra onun hükmü herkesi içine alır.
​
Nüzul sebeplerinin bilinmesinin özellikle ahkam ayetlerinde hükmün illet veya hikmetinin anlaşılmasını saÄŸladığını belirten Ebu Zeyd, bu sayede, hükmü, tikel olaydan benzeri olay ve durumlara kıyas yoluyla aktarmada nüzul sebeplerinin yardımcı rol oynadığını belirtir. Ebu Zeyd metinlerin sınırlı, olayların sonsuz, olguların da sürekli bir devinim içinde olduÄŸunu belirtir. Buradan, metinlerin/nassların yeni olayları kapsamasının ya bizzat metnin yapısında bulunan ya da kendi hitabının sosyal baÄŸlamında, yani iniÅŸ sebebinde mevcut olan birtakım göstergelere dayanmasının zorunlu olduÄŸunu belirtir. Bu duruma örnek veren Ebu Zeyd, Hz. Ömer’in müellefei kuluba zekâttan pay vermemesi ve açlık sebebiyle hırsızlık yapan kimseye el kesme cezasını uygulamamasında hükmün illetini, metnin genel baÄŸlamından; yani sosyal ortamdan çıkardığını ifade eder. Ebu Zeyd’in bu görüÅŸlerinden ÅŸu sonuca ulaÅŸmak mümkündür. Hükümlerdeki illet tespitinde metnin kendi yapısı yanında, nüzul ortamı da önemlidir. Bu nüzul ortamından hareketle illet tespit edilmelidir. Dolayısıyla sosyal baÄŸlam sürekli deÄŸiÅŸeceÄŸi için hükümlerin deÄŸiÅŸmesi de kaçınılmaz olacaktır.
​
Bir ayetin hangi ortamda ve niçin geldiÄŸini bilmek, o ilk muhataplardan ne istendiÄŸini bilmek açısından önemlidir. Bununla birlikte bazı ayetlerin nüzul sebeplerinin bulunmaması, bu sebeplerin olmaması durumunda o ayetlerin indirilemeyeceÄŸi anlamına gelmemelidir. Ayetlerin nüzul sebepleri olarak nakledilen olayları, ilgili ayetlerin nazil olmalarının deÄŸil, anlaşılmalarının vesilelerinden bir vesile olarak kabul edilmesi daha doÄŸru gözükmektedir.
​
​
Prof.Dr.Caner Taslaman'ın Tarihselciler ÇeliÅŸkiler Bataklığında (Ä°stanbul Yayınevi:2016) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Özel Hükümler
Tarihselcilik” adına, tarihselciliÄŸin temel tezlerini desteklemekle ilgisiz ayetler, sanki tarihselciliÄŸi destekliyormuÅŸ gibi sunuluyor. Mesela Kuran’da bir kiÅŸinin uygulamasına yönelik hükümler olmasında bir sorun bulunmamaktadır. Peygamberimize özel gece ibadetinin olması böyledir (Ä°sra 79). Aynı ÅŸekilde birkaç kiÅŸinin uygulamasına yönelik ifadelerin olmasında da bir sorun bulunmamaktadır. Peygamberimizin eÅŸleriyle ilgili veya Peygamberimizle muhatap olanlarla ilgili ifadeler böyledir.
​
EÄŸer ki “tarihselcilik” ifadesiyle; sadece, Kuran’ın, tarihin belli bir döneminde indiÄŸi, o dönemde kullanılan kelimeleri kullandığı, o dönemde Peygamberimizin karşısına çıkan sorunlarla ilgili ifadeleri de içerdiÄŸi, az kiÅŸinin uygulayacağı bazı ayetleri de içerdiÄŸi kastedilseydi, böylesi bir tarihselci görüÅŸte, hiçbir sorun görmezdim. Peygamberimizin veya eÅŸlerinin vefatıyla belli ayetleri hüküm olarak uygulayacak kimsenin kalmamış olması sorun deÄŸildir. Bunların hiçbiri, Kuran’ın bize yönelmiÅŸ “Yap” emrini yapmamaya götürmez ki benim temel itirazım bize yönelen “Yap” emirlerinin “Tarihi geçti” denilerek yapılmayabileceÄŸinin hatta yapılmaması gerektiÄŸinin iddia edilmesi, ayrıca Kuran’daki kıssa ve ahiret anlatımlarına masal-mitoloji muamelesi yapılmasıdır.
​
Kuran’da Peygamberimize veya az kiÅŸiye hitap eden ayetler, siyer bilgisi kaynağı ve/veya ibretli dersler çıkarmak için hareket noktalarıdırlar. Nitekim geçmiÅŸ kavimlere hüküm ifade eden ayetler (Yahudilere iç yaÄŸlarının haram olması gibi) de Kuran’da anlatılır; Müslümanlar bu hükümleri uygulamayacak olsa da bir ibret, bir ders alınması için bunlar aktarılmıştır ve bunda bir sorun gören yoktur. ÖrneÄŸin Peygamberimizle Müslümanların nasıl iliÅŸki kuracaklarını belirten ayetlerden; Peygamberimizin, dini tebliÄŸ ettiÄŸi kimselerce kaba saba davranışlara uÄŸradığını ve mücadelesinde böylesi sorunlarla da uÄŸraÅŸtığını görürüz. Dini anlatmak için münasebetsiz insanlara sabredenlerin bunlardan alacakları bir ibret elbet vardır. Ayrıca bu anlatılanlar aynı zamanda siyer kaynağıdır. Kuran’daki “Çok zorda kalanların leÅŸ, domuz eti yiyebileceÄŸini” söyleyen hükmünü de bu ümmetin çok çok az bir kısmı hayatında hüküm olarak uygulayacaktır. Bunu da herkes kabul etmekte ve sorun olarak görmemektedir. Kısacası Kuran’da az kiÅŸinin uygulamasına yönelik hükümlerin olması tarihselciliÄŸi haklı çıkaracak bir olgu deÄŸildir; tarihselcilik etiketiyle ortaya atılan tezlere bunlar sıçrama tahtası olamaz.
​
Kuran’da, Peygamberimizden 2000 yıl kadar önce yaÅŸamış Hz. Musa ve toplumundan, ayrıca ondan çok önce yaÅŸamış Hz. Nuh ve toplumundan bahsedildiÄŸini, onların yaÅŸantılarından kesitlerin, mücadelelerinin ve onlara emredilen hükümlerin aktarıldığını hatırlayalım. Tarihin bu kadar önceki dönemleri, “O dönemlerin Peygamberlerinin yaÅŸadıkları tarihseldir” denilmeyip aktarılıyor ve binlerce yıl sonra bunlar ibret vesikaları olarak sunuluyor. Benzer ÅŸekilde Peygamberimizin ve yakınındakilerin hem yaÅŸantılarından kesitler hem mücadeleleri hem de onlara sunulan çözümlerle ilgili aktarımlar, aradan 1400 yıl geçse de bunlar hem ibret vesikası olarak hem siyer kaynağı olarak deÄŸerlidir.
​
Tek bir kiÅŸinin, birkaç kiÅŸinin veya çok az kiÅŸinin hüküm olarak uygulayacağı ayetlerin Kuran’da olması, eÄŸer Kuran dışında bu ümmetin rehberi olan baÅŸka bir vahiy yoksa tam da olması beklenecek durumdur. Ayrıca Kuran’dan hüküm olarak uygulanacak bir ÅŸey söylemeden ders veren kıssalar vardır. Benzer ÅŸekilde, az kiÅŸinin hüküm olarak uyguladığı ayetlerden, bu ayetleri hüküm olarak uygulamayanların alacağı dersler vardır. ÖrneÄŸin Peygamberimize mahsus fazladan gece ibadeti olduÄŸunu belirten ayeti (Ä°sra 79), Peygamberimizin vefatıyla hüküm olarak uygulayan hiç kimse kalmasa da bu ayetten bu ümmet, Peygamberinin ümmetten daha fazla ibadetle sorumlu tutulduÄŸunu anlar. Kuran’ın, bazılarının iddia ettiÄŸi gibi Peygamberi kayırmak bir yana, onu daha çok ibadetle yükümlü tuttuÄŸunu görür. Bu durumdan bir Peygamber algısı oluÅŸur, bir ibret alınır.
​
Bu anlatılanları anlayan ÅŸuna benzer taleplerin saçmalığını anlar: “Hz. Peygamberin evlilik hukukunu, peygamberin kendisi uygular.” Peygamberin ÅŸahsına yönelik bir emrin nesini uygulayacaksın? Peygamberin evlilik hukukunu kendisi uygular. Biz bu ayetlerden siyer bilgisi alırız, Peygamberimizin insanların geneli gibi evlendiÄŸini ve birçok insanın hayatında olduÄŸu gibi evliliklerinde sorunlar yaÅŸayabildiÄŸini görürüz; bunlardan ayrıca alınacak ibretler vardır. EÄŸer tarihselcilik, bu tip ayetlerin de olduÄŸunu tespit etmek olsaydı; hepimiz “tarihselciyiz” derdik. Fakat iÅŸ bu tip ayetleri tespitle kalmıyor; bu tip ayetler gündeme getirilip, sonra alakasız ÅŸekilde, bize yönelik yapabileceÄŸimiz emirlerin tarihinin geçtiÄŸi söyleniyor ve bir de üstelik Kuran’ın yarıdan fazlası yine alakasız bir ÅŸekilde mitoloji olarak sunulmaya çalışılıyor.
​
“Atlar Besleyin” Ä°fadesi
En çok tekrarladıkları ayet ise Enfal Suresi 60. ayetteki “Onlar için gücünüzün yettiÄŸi kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın” ifadesi. “Ne yani günümüzde at beslememiz ÅŸart mı?” diye soruyorlar. Tarihselci fikirleri dile getirenlere, görüÅŸünü “Kuran’dan temellendir” dediÄŸimde birçok defa Kuran’dan bu ayeti söylediklerini, “Haydi birkaç örnek daha ver” dediÄŸimde ise ikinciyi bile söyleyemediklerine tanıklık ettim.
​
Üstelik bu ayeti biraz dikkatli okuyanlar, bu ayetin hiç de tarihselciliÄŸe delil niteliÄŸi taşımadığını göreceklerdir. Bu ayet üzerine tefsirci dostlarımla görüÅŸtüÄŸümde, çok makul bulduÄŸum ÅŸu açıklamayı yaptılar: “Arapçada ‘ve’ ifadesinin Türkçedeki “ve” baÄŸlacına nazaran çok daha çeÅŸitli anlamlarda kullanıldığı herkesin malumudur; ‘ve’ Arapçada ‘mesela’ anlamında da kullanılır. Bu ayetteki ‘kuvvet’ kelimesi geniÅŸ anlamıyla zaten olabilecek her türlü güç hazırlığını yani atları da deveyi de, tankı da, uçağı da kapsar; bu yüzden buradaki ‘ve’ ifadesini ‘mesela’ anlamında almak ve ayeti ‘Onlar için gücünüzün yettiÄŸi kadar kuvvet hazırlayın mesela besili atlar hazırlayın’ ÅŸeklinde anlamak en makulüdür.” Kısacası bu ayetteki “kuvvet” ifadesi, zaten her türlü güç hazırlığını kapsadığı için, bu ayet, hiçbir ÅŸekilde, Müslümanların tarihin herhangi bir anında eksik hazırlık yapmasına sebep olacak nitelikte deÄŸildir. Üstelik bu ayetten hiç kimse, Müslümanların her savaÅŸa atla gitme mecburiyeti olduÄŸunu, Kuran’ın vahyedildiÄŸi dönemde bile anlamamıştır. Bedir’de iki atla savaşıldığını siyer kaynakları aktarıyor, sonraki birçok savaÅŸta da “Atla savaÅŸa gitmek farzdır” diye düÅŸünülmedi. Hele bir de buradan Kuran’ın bize yönelik “Yap” emirlerini yapmayabileceÄŸimiz ve kıssalar ile ahiret anlatımlarının mitoloji olduÄŸu gibi alakasız geçiÅŸler yapmanın bu ayetle ne ilgisi var? Kuran, tarihselcilerin zannı gibi 7 asrın bir dönemiyle sınırlı bir metin olsaydı, onların zannına uyan birçok ifade yakalayabilirlerdi.
​
Tahminim bu kiÅŸilerin bir kısmı ayette “kuvvet” kelimesi geçmesine içten içe üzülmüÅŸtür!
Bazen Kuran ayetleri seçenekler sunar, örneÄŸin sadaka verilecekler listesinde bunu görürüz; müellefe-i kulub (kalpleri Ä°slam’a ısındırılacaklar) da borçlular da fakirler de bu listede vardır (Tevbe 60). Tarihin bir döneminde, insanların kalplerini Ä°slam’a ısındırmak için maddi destekte bulunmanın yararlı olmayacağına karar verebilirsiniz veya etrafınızda hiç borçlu bulamayabilirsiniz, fakat böylesi bir durumda bile etrafınızdaki fakirlere maddi destekte bulunup ayetin hükmünü yerine getirebilirsiniz. Sonuçta bakılması gereken yer ayetin bütünüdür; ayetin kendisinin uygulanmasının mümkün olmadığı bir durum yoktur ki ayetin hükmünün uygulanmasının tarihinin geçtiÄŸini düÅŸünelim. Bir gün kalpleri Ä°slam’a ısındırılacaklara yönelik maddi harcama yapılmasının veya borçlulara vermenin isabetli olacağı düÅŸünülünce, fakirlerle beraber onlara da Allah rızası için verilerek maddi imkânlar bölüÅŸtürülür. Yani ayetlerin sunduÄŸu alternatiflerden biri tarihin bir döneminde, diÄŸeri tarihin baÅŸka bir döneminde ön plana çıkabilir, fakat ayetin sunduÄŸu şıklardan en az biri bile tarihin bir evresinde ayetin uygulanmasını mümkün kılıyorsa o ayetin hükmünün tarihselliÄŸinden bahsedilemez. SavaÅŸta kuvvet hazırlama meselesinde de bu böyledir, Allah rızası için maddi imkânların nereye verileceÄŸini açıklayan ayetlerde de bu durum böyledir. GeniÅŸ bir zaman diliminde ve farklı coÄŸrafyalarda hükümleri geçerli olan Kuran’ın, bir ÅŸartta biri diÄŸer ÅŸartta öbürü ön plana çıkabilecek alternatifler sunması ve örnek verirken de tarihin belli döneminde daha çok ön plana çıkabilecek örnekler vermesi çok doÄŸaldır. Fakat ayetlerin uygulanmasını mümkün kılan genel ifadeler (“kuvvet” kelimesiyle olduÄŸu gibi) ve sunulan alternatiflerden en az birinin uygulanabileceÄŸi bir durum (sadakaların verileceÄŸi yer mesesinde olduÄŸu gibi) varsa, ayetin hükmünün tarihselliÄŸinden bahsetmek anlamsızdır.
​
ÇeliÅŸkiler Ä°çin Birkaç Söz
Åžu önemli soru da tarihselcilerin cevaplayamadıkları arasında yer almakta: Hükümleri tarihsel olmuÅŸ, kıssa ve ahiret anlatımlarının içeriÄŸi bir gerçeÄŸe karşılık gelmeyen bir Kitap ile neden ilgilenelim? Hatta neden “Müslüman’ım” diyelim? Sadece Kuran’dan çıkartılacak birkaç prensip için bunun yapılacağını söylemenin içi boÅŸ bir iddia olduÄŸu açıktır.
​
Pekalâ birileri “O prensiplerin de tarihsel olmadığı ne malum; onların tarihsel olmadığını hangi kriterle belirledin?” diye soracaktır. Kuran’ı mihenk taşı olmaktan çıkarınca elinizde din adına bir mihenk taşı kalmıyor ki! TarihselciliÄŸin burada eleÅŸtirdiÄŸim yaygın versiyonunun sahipleri Müslüman olduklarını söylüyorlar, bu beyanlarını elbette esas alırız ama “Sen niye Müslüman’sın?” sorusuna verebildikleri ciddi bir cevap olduÄŸunu duymadım. Merak ediyorsanız, bir de siz tarihselci tanıdıklarınıza sorun:
“Sana hitap etmeyen, hükümleri tarihsel olmuÅŸ, kıssaları ve ahiretle ilgili anlatımları salt o dönemin Araplarına yönelik olan ve mitler içeren bir dini niye kendi dinin olarak kabul ediyorsun?”